Veli Karnelerini De Verelim
20 Aralık 2019Başarı Ama Nasıl?
20 Aralık 2019Veli toplantılarının en hararetli zamanları, her zaman notların konuşulduğu zamanlardır. Çünkü veliler genellikle notların pek çok şeyi anlattığına dair yanlış bir inanca sahiptir. Bu hararetli zamanlarda da velilerin, genellikle sayısal dersleri daha çok merak ettiği yıllardır gözlemlediğimiz bir durumdur.
Benzer bir durumu karne zamanlarında da görmek çok olası. Zayıf derslere şöyle bir bakılır, tehditkâr birkaç cümleden sonra durumun düzeltilmesi için öğrencinin daha çok çalışması gerektiğinin altı vurgulanarak, bir klişe yerine getirilmiş olur. Yine çok benzer bir durum üniversite hazırlık öğrencileri ve velilerinin deneme sınavları sonuçlarını değerlendirirken de yaşanır. İlk akla gelen genelde ‘Kaçıncı oldum?’, ‘Kaç puan aldım?’, ‘Sınava kaç kişi katılmış?’ gibi sorulardır. Öğrencilerin sorduğu bu türden soruların veliye özgü biçimlerini de bolca duyarız ayrıca…
Oysa bir öğrencinin bir şeyi öğrenip öğrenmediğinin temel göstergesi notlarla ya da rakamlarla ifade edilmesinden çok davranışlarında kalıcı değişmelere yol açıp açmadığıdır. Çünkü eğitim, davranışlarda istendik yönde kalıcı değişimler ortaya çıkarma çalışmalarıdır. Platon’un dediği gibi: “Eğitim, göze görme gücünü vermek değildir, çünkü o güç gözde zaten vardır; eğitim, gözü doğru yere çeviremeyip doğru yere bakamayan ruhu dönüştüren şeydir.”
Bu kadar karmaşık bir süreç olan eğitim sadece rakamlarla ifade edilebilir mi? Ya da şöyle soralım; kötü notlar, kötü karne ve ya kötü sıralamalar öğrencinin kötü olduğu anlamına gelir mi?
Elbette iyi ya da kötü yakıştırması kişilerin algısına göre değişiklik gösterir ama her halükarda şunu söyleyebiliriz ki; bir insanın değeri asla rakamlarla ölçülemez. O halde başarının rakamsal ifadesi olan düşük notlar, bir öğrenciye “kötü” yaftasını yakıştırmada asla kullanılmamalı ve bir ölçüt olmamalıdır.
Notlar, öğrencinin ders içindeki akademik performansını gösteriyor olabilir ama bu, insanın pek çok yönü ve özelliğinden sadece biridir. İnsan-yaşı kaç olursa olsun- ister ilkokulda ister üniversitede olsun, sadece bir yönüyle değerlendirilmemelidir. Çünkü notlar ya da ders performansı birçok etken ve sebebin birleşiminden oluşan bir sonuçtur. Bu sebeple aileler öğrencinin notlarını değerlendirirken öğrencinin psikolojik özelliklerini, yaşını, akademik öğrenme becerilerini ve yeteneklerini dikkate almalıdır. Öte yandan öğrencinin eğitimden alacağı payın sadece okula, öğretmene ya da çocuğun kendine bağlı olmadığı, aynı zamanda sosyal çevre, ekonomik koşullar, arkadaşlık ilişkileri, aile içi iletişim ve ailece geçirilen kaliteli zamanın da bu payı belirlediğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Notla ifade edilmiş herhangi bir durum değerlendirilirken ana ilkemiz mutlaka sakin ve yapıcı bir tavır takınmak olmalıdır. İletişimi koparan, karşılıklı öfke patlamalarına yol açan, suçlayıcı ve sorumlulukları sadece çocuğa yükleyen tavırlardan kaçınmalıyız.
Dersleri zayıf öğrencilerin velileri çözüm bulmak adına genellikle yoğun bir program yapıp, kurslara ya da özel derslere yönlendirerek sorunu çözebileceklerini düşünürler. Hâlbuki böyle bir durumda öğrenci kendini daha çok baskı altında hisseder. Kötü notların cezalarla düzeltilebileceğini düşünmek ise öğrencinin derslerden giderek daha fazla soğumasına, motivasyonunun yok olmasına sebep olur. Ödüle dayalı başarı beklentisi ise öğrencinin ders çalışmasını sağlamaktan çok ödüle ulaşmak için iyi not almayı bir araç gibi görmesine yol açar ki; bu durumda da öğrenci iyi not almak için istenmedik yollara (kopya çekmek gibi…) başvurabilir.
Tüm bunların yerine kötü notların, zayıf derslerin nedenleri araştırılmalı, uzmanlara –özellikle eğitimcilere- danışılmalı, sebepler ortaya çıktıktan sonra çözüm arayışına girilmelidir. Gerçek sebepler ortaya konulmadan üretilecek her türlü çözüm mutlaka bir ya da birkaç yönüyle eksik kalacaktır.
Durumu eleştirerek, sorgulayarak, överek, başkalarıyla kıyaslayarak, ödül ya da ceza vererek yaptırmaya zorlamak genellikle çözüm olmayacaktır. Bunlar yerine durumu doğru değerlendirip, geri bildirimde bulunmalı, iletişimi engelleyecek tavırlardan kaçınmalı, ihtiyacı olduğunda desteği esirgememeli, koşulsuz sevgiyi çocuğa hissettirmeliyiz.
Unutmayalım; herkesin 100 aldığı bir eğitim sistemi zaten yanlışlar üzerine kurulmuştur. Ama herkesin; sorgulayan, eleştiren, duyarlı, empatik davranan, sanat ve spora ilgili, okuyan, kıyaslayan, iletişime açık, farklılıkları kabul eden, hakkını savunan, yanlışın neden yanlış olduğunu söyleyebilen insanlar olması mümkündür. Bu ise 80’den, 90’dan, 100’den daha fazla insan olmamızı sağlayacaktır.
Şevket GEDİK
TED Alanya Koleji Özel Lisesi PDR Uzmanı