Başarı İçin 10 Adım
20 Aralık 2019Rakamlarla 2012-2013 Eğitim Yılı
20 Aralık 2019Her insanın kendine özgü bazı davranış kalıpları vardır. Bizler aslında, bu kalıplar sayesinde bir birimizden ayrılır, ayrı bireyler oluruz. Elbette başka başka ayırıcı özelliklerimiz de var ama asıl soru şu: “Bu kalıplar nasıl oluşuyor ve bizleri nasıl etkiliyor?”
Aslında bu kalıplar uzun yılların birikimi. Çocukluğumuzda içselleştirdiğimiz rol modellerimizin davranışlarının gölgesi düşmüştür bu davranış kalıplarına. Bizim için önemli olduğunu düşündüğümüz ve çoğu davranışlarını taklit ettiğimiz rol modellerimiz. Kimdir bunlar: en başta anne- babamız (ebeveynlerimiz). Onlar bizim ilk otoritelerimizdi. Ebeveynlerimizde gördüğümüz davranışların çoğunu kopyaladık, kaydettik ve sakladık. Yeri ve zamanı geldikçe de onları tekrar tekrar kullanmaktan çekinmiyoruz. Çünkü hep bunların güvenli olduğunu düşünüyoruz. İşte bu kayıtların duygu, düşünce ve davranışlarımızı etkilemesi kaçınılmaz oluyor. Üstelik de kendimizle ilgili algılarımıza da fazlasıyla yansıyor.
Mahatma GHANDİ’nin özetlediği gibi:
“Sözlerinize dikkat edin
Duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin
Davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin
Alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin
Değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin
Karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin
Kaderinize dönüşür… “
Yani bazen tek bir söz yada davranış, hayatımız boyunca elimizi kolumuzu bağlayabilir.
Peki, bizim özerkliğimiz, farklılığımız, kendi kararlarımız yani kendiliğimizden, bambaşka biçimde davranma gücümüz yok mudur? Kısacası “ne yapalım, böyleymiş” “kader” deyip geçelim mi? İçinde bulunduğum duruma benim katkım yok mudur? Geçmişteki tecrübelerimin beni yönlendirdiği kadar ben de davranışlarıma yön veremez miyim?
Elbette yapabiliriz!
Aslında her birey dışsal bir etki olmadan da, kendiliğinden harekete geçebilir, hatta eski davranış kalıplarını yeniden yorumlayabilir ve ya reddedebilir. Ama çevremize ördüğümüz kalıplar ve duvarlar yüzünden bunu her zaman gerçekleştiremeyebiliriz. Nedir bu bahsettiğimiz duvar? Çocukluğumuzdan beri taklit ettiğimiz ya da bize öğretilen davranış kalıpları. Çünkü çocuk henüz yetersizdir ve hayatta karşılaşacağı pek çok problemle baş edemez. Bu sebeple kendisine öğretilenleri almak ve içselleştirmek zorundadır. Böylece en korkulan zamanlarda bize sığınak olan kalkanlarımızla ve duvarlarımızla korunmaya başlarız. Bu da bize güvenli limanlar sunar. Yeni bir şey deneme isteği ve girişimleri çoğu zaman tanıdık, bildik davranış kalıplarıyla engellenir ve zaman içinde bu davranışlar bizim karakteristik özelliklerimiz olup çıkarlar.
Eğer, sorgulayıcılığı cesaretlendirilmemiş, farklılığı kabullenilmemiş, özerkliği onaylanmamış çocuklar yetiştirdiysek; çocuklarımızın, kendiliğinden kararlar alma, uygulama, başarma duygularını köreltmişiz demektir.
Okul çağındaki her yaştan çocuğa, yargılayıp suçlamadan geri bildirim yoluyla, hatalarıyla yüzleşme şansı tanısaydık, onların hatalarını tekrarlama ihtimallerini azaltacaktık. Oysa onların çevresine ördüğümüz duvarlardan oluşan güvenli kalkanlar sonucu farklı şeyleri deneme cesaretlerini de ellerinden almış oluyoruz. Ödevini yapmayan çocuğun yerine ödev yapmak ya da istemesini öğrenmeden her şeye sahip olmasını sağlamak, hiç bir çocuğu (bireyi) güçlendirmez. Tam aksine çocuğu gerçeklerden ve gelişme imkânından soyutlar.
Eğer bir öğrenci hep aynı şeylerden yara alıyorsa, tökezliyorsa, canı yanıyorsa, pişmanlık ve üzüntü duyuyorsa, kendini kapana kısılmış, çıkışsız hissediyorsa demek ki gerçekleri anlamaya, öğrenmeye, değiştirmeye direndiği bir nokta var! İşte bu, onun çevresine ördüğü duvarlar, kalıplar yüzünden.
Aynı şeyleri tekrarlayan öğrenciler var: Daha çok gayret edeceğine, derse bir daha geç kalmayacağına, filanca dersin notlarını düzelteceğine, zamanını iyi kullanacağına tekrar tekrar söz verip ama bir adım kımıldamayan öğrenciler. Bu kalıplar öğrenciyi mutsuz, huzursuz ettiği halde neden tekrarlanır? Demek ki bu kalıplar değişim konusunda pek de işe yaramıyorlar. Bu nokta da; “Bu kez farklı olacak”, “Bunu bir daha yapmayacağım”, “Baştan başlıyorum” yada “Temiz bir sayfa açıyorum” gibi söylemlerde çok etkili ve yeterli görünmüyor.
Eleanor Farjeon’un dediğ gibi: “Her kalıp, biz farklı bir şey yapıp o kalıbı kırmadıkça zaman içinde kendini yeniden ortaya koyar. Mevsimler gibi tekrar tekrar ortaya çıkarlar.” Einstein’ın “bir sorun, o sorunu yaratan zihniyetle çözülemez” biçiminde, aşağı yukarı benzer bir durumu özetlemesi de şunu göstertiyor ki; birey eyleme geçip sorunu ortadan kaldırmak için çaba sarf etmedikçe sorun kendini tekrarlayacaktır. O halde, bildik tanıdık eylemler ve bakış açıları işe yaramadığına göre farklı bir eylem ya da bakış açısı gerekli.
Fikirler, hayaller, bakış açıları, felsefeler çok etkileyici olabilirler ama yeterli mi? Elbette değil. Bir dağın zirvesine çıkmayı hayal etmekle, zirveye ulaşmak için harekete geçmek çok farklı şeylerdir. İçinde bulunduğumuz durumu savunmak için ortaya attığımız bin her türlü gerekçe, bahane ya da mazereti bir kenara koymak gerekir. Ancak o zaman başarı için önemli bir adım atmış oluruz. Ama bu başarının gelebilmesi için uyuşukluktan kurtulup çaba, irade ve disiplin gerektiren bir gayret içinde olmak gerekir. Fakat bu gayreti harekete geçirebilmek ancak, başarısızlıklarla, acıyla, duygusal ve zihinsel yenilgilerle yüzleşmekten geçer. “Yapamadım, çünkü şunu eksik yaptım” diyebilme olgunluğunu göstermemiz gerekir.
Değişme ihtiyacının önündeki en büyük engel, “yapamam”, “yapamazsın”, “rezil olacaksın”, “zamanı gelmedi”, “sen mi? daha neler!” gibi içsel ve dışsal konuşmalardır. Çocuklarını buna benzer konuşmalarla engellemiş ebeveynlerin ve diğer yetişkinlerin, başarısızlıkta fazlaca katkısı olduğu bir gerçek. Başaramama korkusu ve öz-güven eksikliği hep buna benzer kalıplarla oluşturuluyor. Aslında, düşüncemizi ve mantık zincirimizi değiştirerek pek çok şeyi değiştirme şansını yakalayabiliriz. “Yapamıyorum”, “olmuyor” yerine “neden yapamıyorum?” “neden olmuyor?”, “nasıl olabilir?”, “başka bir yol var mı?” diye sormak, başarıya açılan en önemli yol gibi görünüyor.
Seneca’nın ünlü deyişi durumu özetliyor gibi: “Aslında zor olduğu için cesaret edemediğimiz şeyler, biz cesaret edemediğimiz için zordur.”
Aslında hayatta tek bir başarısızlık vardır; o da denememektir.
O halde; duvarlarımızı yıkmakla özgüvenimizi, özgüvenimizi kazanmakla cesaretimizi, cesaretimiz arayış ve sorgulamamızı, arayış ise başarma isteğimizi yeniden güçlendirip canlandırabilir.
KELEBEK NE ZAMAN UÇMAYI ÖĞRENİR?
Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenarına oturduğu çalıların birinin dalında, küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi. Adam, bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat kolay ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak
Dakikalar dakikaları kovaladı, saatler geçmeye başladı, ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki kelebek dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi adama. Kelebeğin, elinden gelen her şeyi yaptığını ama kozadan dışarı çıkmayı başaramadığını düşündü. Bu yüzden, kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi. Cebindeki küçük çakıyı çıkarıp, kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı. Böylece, bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu. Adam kozadan çıkmış kelebeği izlemeye devam etti. Çünkü kelebeğin kanatlarının az sonra açılıp genişleyeceğini, böylece narin bedenini havada taşıyabileceğini umuyordu. Ama bunlardan hiçbiri olmadı. Kelebek, hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar çabalarsa çabalasın, asla açılamadı. Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey şuydu: Kozanın kısıtlayacağı ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için göstermesi gereken çaba, kelebeğin uçuşu için lazım olan şeylerdi.
Çocuklarımızı kalıplara sokmaya çalışan eğitmenler olmaktansa; onların potansiyellerini destekleyen güvenli sığınakları olmalıyız.
İyi bir tatil dileklerimizle…
Şevket GEDİK
TED Alanya Koleji PDR Uzmanı