Başarı İçin 10 Adım
20 Aralık 2019Rakamlarla 2012-2013 Eğitim Yılı
20 Aralık 2019Her öğrenci okul hayatında “ben yeterliyim” duygusunu hissederek büyümelidir. Yeterlilik başarı için gerekli ve vazgeçilmez unsurdur. Aslında bu, aynı zamanda tüm insanlar için tüm insanlar için temel bir ihtiyaçtır demek daha doğru olur. Eğer eğitim öğretim sürecinde öğrencinin bu ihtiyacı giderilmemişse sonraki yıllarda kişi bu ihtiyacını giderebilecek farklı eğilimler ve saplantılar içine girebilir. Farklı ve istenmedik davranışlar sergileyebilir.
Eğitim sürecine bu açıdan baktığımızda başarı ya da başarısızlığı çok daha sağlıklı biçimde anlamaya ve yorumlamaya başlayabileceğimizi düşünüyoruz.
Şimdi, başarıyı kişinin zihinsel yetilerinin ve bilişsel düzeyinin gerektirdiği performansı gösterebilmek olarak ele alırsak, başarısızlığı da bu düzeyin altında gösterilen performanslarla gözlemleyebiliriz. Yani öğrenci kendi yaşıtlarının gösterdiği performansın altındaysa genelde başarısız olarak görülür.
Bu durumda, eğitim-öğretim süreci ile ilgili kısa bir tespitte bulunmak beklide en önemli adım gibi duruyor. Eğitim öğretim süreci üç önemli ayak üzerinde yürütülüyor: Eğitim kurumu-Öğrenci-Aile. Bunlara eklenecek pek çok faktör olduğunun elbette farkında olmakla birlikte biz burada başarıya damgasını vuran iki unsurun altını çizmek istiyoruz: Aile ve Öğrenci.
… Ve, bunlar arasındaki ilişki.
1)Başarısızlığın öğrenciden kaynaklanan nedenlerini bir çırpıda sıralamak istersek şöyle bir tabloyla karşılaşırız:
>Öğrencinin anlama ve algılama kapasitesinin yaşıtlarından daha düşük seviyede olması
>Dikkat eksikliği ve hiperaktivite sorunları
>Uyum ve davranım bozukluğu
>Öğrenme bozukluğu
>Depresyon
>Okul korkusu ya da sınav kaygısı
>Bedensel bir rahatsızlık ya da görme-işitme kayıpları
>Sosyal ve fiziksel çevreden kaynaklanan motivasyon düşüklüğü
Bu durumda:
Her insanın gelişiminin birbirinden farklı olacağını akılda tutmanın önemli olduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca bireysel olarak birbirimizden bireysel farklarımız olduğu da bilimsel bir gerçektir. Bu durumda her öğrenciden beklenen “başarı düzeyinin” aynı olamayacağı kesin. Her bireyden zeka, kişilik ve yetenekleri doğrultusunda bir performans beklemek gerekir. Ailelerin, gerek sosyal baskılarla gerekse kendi beklentileri doğrultusunda, çocuklarına rotalar çizmesi, çocukların “ben yeterliyim” duygusunu yaşamalarına önemli bir engel oluşturmaktadır. Başarabileceklerinin çok üstünde yada yeteneklerinin dışında beklentilerle karşılaşan çocuklar hem eğitim sürecinden hem de aile içi ilişkilerden hızla uzaklaşmaktalar.
Çocuklarını kendi yaşıtı başka çocuklarla kıyaslayan aileler başarının önündeki en önemli engellerden biridir. Çünkü kıyaslamak sadece çocukların değil hemen hemen her insanın temelde hoşlanmadığı bir yaklaşım biçimidir. Bunun yerine her birey kendi gelişim süreci içinde karşılaştırılarak başarısı değerlendirilmeli ve buna uygun geri bildirimlerde bulunulmalıdır. Yani basitçe söyleyecek olursak, bir önceki duruma göre ne durumda olduğu söylenerek motivasyonu artacak ve başarısı desteklenmiş olacaktır.
Tüm bunların yanı sıra, öğrenci ciddi kaygılar taşıyorsa, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği, depresyon gibi, gerek fizyolojik gerekse psikolojik sorunlar yaşıyorsa mutlaka bir uzmandan yardım almak en doğru yaklaşım olacaktır.
2)Başarısızlığın aileden kaynaklanan nedenlerine gelirsek:
>Aile içi ilişkilerin sevgi, saygı, hoşgörü, anlayışa dayalı ve demokratik nitelikli olmaması
>Ailede sorunlu, sorgulayıcı (olumsuz anlamda), yetersiz ve çatışmaya dayalı bir iletişim ortamının olması
>Aile içinde çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının yeterince karşılanamaması
>Ders çalışmak için gerekli fiziksel koşulların sağlanmaması
>Anne-babanın sosyo kültürel seviyesinin üşük olmasını sıralayabiliriz.
Dikkat edilecek olursa:
Burada saydığımız sorunların büyük bölümü kökenleri itibariyle aslında bir çırpıda ortaya çıkan ve bu sebeple kısa vadede ortadan kaldırılabilecek sorunlar değil. Bu durumda saydığımız sorunların ortadan kaldırılması zaman alacaktır. Bunun için ailelere düşen en büyük sorumluluğun sabırla, sürece doğru müdahalelerde bulunmak olacağına inanıyoruz.
Çocukların aile içinde bir birey olduğu, ailelerin kararlarına ve yaşam biçimlerine önemli katkıları olduğu unutulmamalı. Bireyselleşmesine izin verilmeyen, duyguları ve düşüncelerini rahatça ifade edemeyen her bireyin yaptığı gibi çocuklar da, “ben de varım!” demenin bir yolu olarak hırçınlığı, itiraz etmeyi ve çatışmayı tercih edecektir.
Olumlu geribildirimler vermek, uygun fiziksel koşullar sağlamak ve ruhsal olarak çocukları sevgi ile beslemek anne-babaların en önemli görevidir diye düşünüyoruz. Sürekli başarısızlığa vurgu yapmak başarısızlığı arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Oysa başarabildiğini yada başarabildiklerini göstermek, çocuğun başarı isteğini arttıran ve “ben yeterliyim”, “yapabiliyorum” duygusuna çok önemli katkılar sağlayacaktır. Çocuğu, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda “elden geldiğince” desteklemek, çocuğun yapabileceklerini keşfetmesini sağlarken öte yandan motivasyonunu da önemli ölçüde arttıracaktır.
Şunu unutmamak gerekir ki; anne-babalarda öğrenmeye açık olmalı. Çocuğun içinde bulunduğu dönemin özelliklerini, kaygılarını, beklentilerini, davranış biçimlerini bilmeyen aileler objektif bir değerlendirme yapamayacaklardır. Aşırı korumacı, reddedici yada otoriter davranmadan, uzmanların görüş ve önerilerine açık olmak anne-babaların çocuklarına verebilecekleri değerin en önemli göstergesidir.
Başarısızlıklarını yüzüne vurmak yerine, oturup birlikte bu başarısızlığın nedenlerini araştırmak daha yapıcı bir yaklaşım olacaktır.
Ailecek geçirilecek zaman kadar, o zamanın kalitesi de önemlidir. Kaliteli zaman geçirmenin en önemli anahtarı ailenin ortak kararlaştırdığı aktivitelerde gizlidir ama aktiviteler planlanırken çocuğun görüşlerinin önemsendiği de hissettirilmelidir. Böylece tüm bireyler duygularını karşısındakine tam olarak yansıtabilecektir.
Mutlulukla beslenen başarı dileklerimizle…
Şevket GEDİK
TED Alanya Koleji Özel Lisesi PDR Uzmanı